30 Aralık 2013 Pazartesi

58- AÇLIK OYUNLARI-SUZANNE COLLINS-31.12.2013

Açlık Oyunları orijinal adıyla The Hunger Games Amerikalı yazar Suzanne Collins tarafından yazılan, 2008'de yayımlanan gençlik romanıdır. Roman, uzak ve belli olmayan bir gelecekte Kuzey Amerika'da kıyamet sonrasında kurulmuş Panem'de yaşayan 16 yaşındaki Katniss Everdeen'nın ağzından anlatılmaktadır. Halk, gelişmiş bir şehir olan Capitol tarafından yönetilmektedir. "Açlık Oyunları" her yıl ülkenin on iki mıntıkasından seçilen 12-18 yaş arası bir kız ve erkeğin tek kişi kalana kadar savaştığı bir televizyon programıdır. Kitap eleştirmenlerden ve yazarlardan (örneğin Stephen King'ten) pozitif geri dönüşler aldı. Bazı eleştirmenler, kitabın bazı yönlerden Collins'in önceki çalışmalarına ve 1993'te yayımlanan Japon romanı Battle Royale'e benzediğini söylese de genel olarak kitabın hikayesi ve karakterlerin işlenişi beğenildi. Collins kitabı yazarken Yunan mitolojisinden ve günümüz Reality show'lardan ilham aldı. Kitap içlerinde California Young Reader Medal'ın da bulunduğu pek çok ödül kazandı, 2008'de Publishers Weekly tarafından yılın en iyi kitaplarından biri olarak seçildi. Collins, Açlık Oyunları'nı yazma fikrinin televizyonda zap yaparken geldiğini söylüyor. Bir kanalda reality showda insanların birbirleriyle yarışmasına bakarken, diğerinde de Irak'ın işgalinin görüntülerini izliyordu. Bir anda iki görüntü de rahatsız edici bir şekilde bulanıklaşmaya başlamış ve o an aklına kitabı yazma fikri gelmiş. Hikayenin temelini Yunan mitolojisindeki Theseus oluşturuyordu. Collins, ana karakter Katniss'i fütüristik bir Theseus olarak tasarlamış ve hikayeyi de Roma gladyatör oyunlarından esinlenerek yazmıştır. Kitaptaki kaybetme korkusunu Collins'in Vietnam Savaşı'na katılan babasından etkisiyle olmuştur; bunun etkisi, Katniss'in henüz 11 yaşındayken (hikaye başlamadan beş yıl önce) babasını kaybetmiş olarak tasavvur edilişiyle de görülmektedir.

29 Aralık 2013 Pazar

57-DENİZ KURDU-JACK LONDON-24.12.2013

Deniz Kurdu - Jack London Jack London'un 240 sayfalık bu kitabında Amerikalı bir yazarın, Humphrey Van Weyden'in 35 yaşına kadar gösteremediği bir gelişmeyi, deniz üzerinde zorluklar içerisinde yaşamın farkına varması ve olgunlaşması işleniyor. Van Weyden kitap kurdudur. Amerikada tanınmış bir yazardır. Bir gemi yolculuğunda gemi batar ve ayı balığı avcılığı yapan Hayalet isminde başka bir gemi tarafından denizde donmak üzereyken bulunur. Geminin kaptanı Kurt Larsen hayatın acımasızlığı içerisinde yoğrulmuş, geçimini ayı balığı avcılığı yaparak sağlayan, önünde hiçbir engel tanımayan hayat üzerine felsefi düşüncelere sahip ilginç bir adamdır. İnsan etinin hayvan etinden bir farkı olmadığını düşünmektedir. İnsanın kendi ayakları üzerinde durabilmesini savunmaktadır. Güç kimde ise haklının o olduğunu, hayatta kalabilmek için gücü kullanmak gerektiğini söylemektedir. Gemide kimse Kurt Larsen'e karşı gelemez, güçlü otoritesi, zekası ve kas kuvveti nedeni ile. Kurt Larsen Van Weyden'i narin yapısından ve görüntü itibari ile hayatı boyunca hiçbir zorlukla karşılaşmadığını düşündüğünden küçümsemektedir. Kurt Larsen'e göre Van Weyden kendi bacakları üzerinde duramamıştır hiçbir zaman, daima babasının veya başkalarının bacakları üzerinde durabilmiştir. Para sıkıntısı çekmemiştir. Gemi içerisinde Van Weyden'e görev verir herkesin hayatını kazanması gerektiğini belirterek. Üstelik bunun karşılığında para verecektir Kurt Larsen. Kurt Larsen içi boş birisi değildir. Van Weyden kamarasında kitapları görünce şaşırmıştır. Kurt Larsen ile oturup uzun uzun tartışabilmektedirler. Adalet üzerinde konuşurlar fakat güç haklıyı göstermektedir Kurt Larsen için. Ve her zaman haklı olan Kurt Larsendir gemide. Van Weyden zaman geçtikçe o narin yapısından kurtulmakta ve hayatta kalmanın kurallarını öğrenmektedir. İçindeki cesur adamı ortaya çıkarmaktadır. Kendisi bir kitap kurdudur fakat gerçek hayat kitaplardaki gibi değildir. Bu zamana kadar ihityaçlarını kitaplardan sağlamıştır, kendisini kitaplar doyurmuştur. Fakat gemide çalışması gerekir ve çok çalışır. Kurt Larsen'in kötülüğüne ve gücüne karşı koyamaz. Kurt Larsen çok acımasızdır. Gemide herkes ondan nefret etmektedir. Onu öldürmek istemektedirler ama yapamazlar. Bir kaç defa bunu denemişlerdir fakat Kurt Larsen her seferinde üstesinden gelmiştir. Üstelik ne isterse yapar gemide. Küçük bir disiplinsizlikte ağır cezalar verir gemidekilere. Van Weyden Kurt Larsen'in ölmesini istemektedir. Eline fırsat geçse öldürecektir fakat yapamaz bir türlü. Kurt Larsen'in şiddetli baş ağrıları vardır ve Van Weyden kendisine yardımcı olmaktadır. İnsan olmanın gerektirdiği de budur belki de. Bir gün denizde sandalda insanlar görürler. İçlerinde bayan da vardır. Maud Brewster de bir yazardır. Van Weyden ve Maud Brewster birbirlerini isim olarak tanırlar. Van Weyden Maud'a aşık olmuştur. Kurt Larsen de Maud'a ilgisiz kalmaz. Maud ve Humphrey Van Weyden gemiden kaçmaya karar verirler. Kurt Larsen'in şiddetli baş ağrılarının olduğu bir gün sandalla kaçarlar Maud ve Van Weyden. Issız bir adaya çıkarlar. Bu adada kendilerine yeni bir hayat kurarlar. Hayatta kalabilmek için sopayla ayı balığı öldürürler. Yosunlardan yatak yaparlar. Ayı balığının derisiyle evin üzerini örterler. Ayı balığı yağını, aydınlatmak için kullanırlar. Ellerindeki barut ile ateş yakarlar. Bir sabah Hayalet gemisini kumsalda görürler. Yelkenleri parçalanmıştır. İçerde Kurt Larsenden başka kimse kalmamıştır. Üstelik Kurt Larsen çok hastadır. Şiddetli baş ağrıları gözlerini kör etmiştir. Herşeye rağmen yaşama azmini kaybetmez. Vücudunun belirli bölümleri felç olmaktadır. Yatağa düşmüştür. Van Weyden ve Maud gemiyi hareket ettirmek isterler ama Kurt Larsen bunu kabul etmez. Onlara engel olmak ister. Maud ve Van Weyden Kurt Larsen kötülüğüne ve onu öldürmek istemelerine rağmen ona zarar vermezler. Kurt Larsen hastalğı ile boğuşarak ölür. Maud ve Van Weyden gemiyi hareket ettirirler, bu sıra uzaklardan başka bir gemi gelmektedir. Kurtulmuşlardır ve birbirlerini sevmektedirler.

17 Aralık 2013 Salı

56-BEYAZ DİŞ-JACK LONDON-17.12.2013

Aylar geçti. Beyaz Diş güçlenip, ağırlığı artıp, kasları sıkılaştıkça, karakteri de ona miras kalan ve çevresi tarafından çizilen yolda gelişiyordu. Kalıtımı kile benzeyen bir hayat özü taşıyor, çevre de bunu yoğurup ona belirli bir şekil veriyordu. Beyaz Diş insanların yaktığı ateşin başına gelmiş olmasaydı, Vahşi Doğa ondan gerçek bir kurt yaratacaktı. Ama tanrılar ona farklı bir çevre sunmuşlar, ondan bir kurdu andıran köpek yaratmışlardı. Jack Londonın klasikleşmiş ölmez eseri Beyaz Dişi sunuyoruz size. Derleme ya da uyarlama değil elinizdeki. Günümüz Türkçesiyle, duru, akıcı bir dille yapılmış, yepyeni bir çeviri. Yazarın en önemli başarılarından olan bu şaheser, Kuzey Amerika yerli yaşamının ve altına hücum yıllarının capcanlı bir aktarımı değil yalnızca. Vahşi dünyaya aidiyetini kaybetmemek için mücadele eden ama nice güçlük ve eziyetlerden sonra katıksız ve koşulsuz bir sevgiyle yeni bir özgürlüğü kazanan kurt köpeğinin kimliğinde, benliğimizi oluşturmada çevremizin etkilerinin de çarpıcı bir incelemesi aynı zamanda. London, çetin ve acımasız bir ortamda türler arasındaki hayatta kalma savaşının vahşi gerçeklerini sürükleyici ayrıntılarla gözler önüne seriyor. Önce kurt olarak doğup sonra köpeklerin ve insanların dünyasını tanıyan Beyaz Dişin öyküsü son derece çarpıcı. Büyüme ve gelişmeyle ilgilenen öğretmenler ve diğer okuyucular, Londonın kitapta sık sık betimlediği "kile" benzeyen hayat özünün çevre tarafından "yoğrulma" felsefesini özellikle büyüleyici bulacaklar. Beyaz Diş cesaret ve bağlılığın, tehlike ve maceranın öyküsü olduğu kadar, insan kalbinin derinliklerine işleyen bir kurtuluş ve sevgi hikayesi aynı zamanda.

12 Aralık 2013 Perşembe

55-VAHŞETİN ÇAĞRISI-JACK LONDON-13.12.2013

Vahşetin Çağrısı, Amerikalı Jack London tarafından yazılmış bir romandır. Roman, Klondike Altına Hücumunda evcil bir kızak köpeğinin, sahibinin haberi olmaksızın doğal/vahşi ortama sokulması neticesinde, vahşi doğaya adapte olması ve doğada yaşadığı olayları konu edinmektedir. Roman 1903 yılında yayınlanmış, Londra'da en çok okunan kitap olmuş ve yazarın en iyi yapıtlarından biri sayılmıştır. Roman bir köpeğin yaşadığı olayları onun gözü ile anlattığı için, genelde çocuklar için uygun olarak görülür, fakat tarzında karanlık bir anlatım ve birçok sahnesinde acımasızlık ile şiddet içerir. Hikâyede Buck adlı bir köpek anlatılır, sahibinin evinde mutlu ve huzurlu bir yaşam sürerken birden değişen hayatı vurgulanır.

54-SEVDALİNKA-AYŞE KULİN-11.12.2013

Sevdalinka Ayşe Kulin'in 1999 yılında yayınlanan kitabıdır.Osmanlı öncesinde dinî nedenlerle Haçlı Orduları tarafından, I. Dünya Savaşı ve II. Dünya Savaşı sonrasında ve 1992 Savaşı'nda ise Sırplar ve Hırvatlar tarafından sürekli soykırıma tabi tutulan ama asla yok edilemeyen Boşnak halkının acılarını, Türk halkına biraz olsun tanıtabilmek amacıyla yazılmıştır. Roman, savaş öncesinde Tito'nun kurduğu altı federe devletten oluşan Yugoslavya Federativ Cumhuriyeti'nde, aşırı milliyetçiliği azdırarak savaşı tırmandıran ve sonuçta Yugoslavya'yı alevler içinde bırakan günleri anlatmakta, savaşın ilk üç yılında yaşananları okura aktarmaktadır."Sevdalinka" boşnakça da "Aşk Şarkıları" anlamına gelmektedir.

9 Aralık 2013 Pazartesi

53-KARA KİTAP-ORHAN PAMUK-08.12.2013

Kara KitapNobel Edebiyat Ödülü sahibi Orhan Pamuk'un 1990 yılında yayımlanan romanıdır. Pamuk'un bu romanı dünya çapında çokça konuşulmuş, belli başlı dillere çevrilmiş, Pamuk'un daha da ünlenmesine katkıda bulunmuştur. Bu kitaptan birkaç yıl sonra Nüket Esen tarafından "Kara Kitap Üzerine Yazılar" adlı bir eleştirel eser de yayımlanmıştır. Bu eserde de ünlü eleştirmenlerin Kara Kitap hakkındaki görüşlerine yer verilmiştir.
Romanın kahramanı Galip İstanbul'da yaşayan bir avukattır. Bir gün, karısı Rüya'nın arkasında küçük bir not bırakarak onu terkettiğini öğrenir. Şehirde dolaşıp nerede olabileceğine dair ipuçlarını aramaya başlar. Karısının, Milliyet Gazetesi'nde bir köşe yazarı olan kardeşi Celâl'le olduğundan şüphelenir ve arkasından Celâl'in de kayıp olduğunu öğrenir. Galip'in araştırmaları sırasında, Celâl'in yeniden basılan, İstanbul ve tarihi hakkındaki uzun ve edebi düşünce yazıları da araya girecektir. Bir süre sonra Celâl gibi yaşayarak onun nasıl düşündüğünü anlayabileceğine ve böylece yerlerini bulabileceğine inanmaya başlar. Bu düşünceyle Celâl'in gizli dairesini bulur ve oraya yerleşir; bir süre sonra onun elbiselerini giymeye ve onun köşe yazılarını yazmaya başlayacaktır.Bütün bunlar Galip'in çocukluğundan beri hayranı olduğu Gazeteci Celâl'in yerine geçmek, onun gibi davranmak, onun yerine köşe yazıları yazarak "Celal" gibi olma fırsatıdır aslında.Zaten Galip de bir süre sonra Rüya'nın peşinde koşmaktan vazgeçecek, "Gazeteci Celal" olarak BBC televizyonundan gelen kişilerle röportaj yapacak, telefonda hayranlarıyla Celalmiş gibi konuşacaktır. Romanın sonunda çok eski bir hayranı, Celâl'in, karısını ayarttığını öne sürerek bir akşam vakti yolda yürüyen Celâl ile Rüya'yı tabancayla vuracaktır. İkisinin de ölmesinden sonra Galip,avukatlık mesleğine devam eder fakat Celâl'in yerine de köşe yazısı yazmayı sürdürür.