roman dört ay boyunca hücresinde tek başına kalan, yanlızlığından bunalmaya yaklaşmış, kendini resim yapmaya ve okumaya vermiş kamil bey’in tevkifhaneye transfer haberi ile başlıyor. ilk başta bir yanılsama sonucu bu haber adeta bir ilaç gibi etki yapıyor ancak işin aslı anlaşıldığında kamil bey kendini çok zorlu günlerin beklediğini acı bir şekilde anlıyor. kendisini sevgili dostu ihsan bey’in yanında bulmayı beklerken, hiç alakası olmayan bir mahpushanede buluyor. kamil bey’in kalender ve efendi tavırları sonucu oluşan yanlış anlamaların ardından siyasi bir suçlu olmasına karşılık, suçunun “iftira” olması dolayısıyla kendisini külhanbeylerinin, acımasız katillerin ve uslanmaz kumarbazların arasında buluyor.
ilk zamanlarda, yanında gereksinimleri, hatta yeterli parası bile olmamasına karşın oldukça iyi ağırlanıyor. bu süreç içerisinde mahpushanenin kendine has kurallarını ve iç dinamiğini anlamaya çalışıyor ve ilk olarak rüya yorumcusu, muska yazıcısı, “mortocu” zekeriya hoca ile iletişim kuruyor. ilerleyen zamanlarda aralarındaki ilişki kamil bey için oldukça önemli hale geliyor. ancak vardığı olumlu kanaatler, bulunduğu koğuşun ağası olan paytoncu osman ağa tarafından açık açık soyulmasının ardından değişmeye başlıyor. sonunda uğradığı haksızlıklara ve yapılan yüzsüzlüklere dayanamayıp koğuş ağası ve adamlarını bir güzel tepeliyor. kitabın ilk bölümü burada sona eriyor.
ikinci bölüm kamil bey’in gerçekte kim olduğunun anlaşılmasından sonra hapisane müdürünün kendisini revire almasının ardından başlıyor. ilk bölümde gözlemlediğimiz, “halk”ın içinde bulunduğu, basit ve gelişigüzel yorumlarla dolu, hareketlerin ve yaşayış tarzlarının da basit ve gelişigüzel olduğu “2. kısım”ın aksine kitabın ikinci bölümünde kamil bey, kendisini ihtiyaç duyduğu insanların arasında buluyor. bunların başında da, devleti dolandırmalarına dayanamadığı için önemli bir şahsiyeti kırbaçlayan ve ardından kendini aklayamayan, birçok savaş alanında bizzat bulunmuş ittihatçı binbaşı arif bey geliyor. kamil bey burada, arif bey’in yanına gelmesiyle, “2. kısım”daki “memleketimden insan manzaraları” ve “osmanlı aydını ile halk arasındaki kopukluk” düşüncelerinden uzaklaşıyor ve gözünü tekrar, kendisinin mahpushaneye düşmesin.e sebep olan “anadolu hareketi”ne çeviriyor.
anadolu’da birtakım gelişmeler olurken hop oturup hop kalkan kamil bey bu arada karısı ile arasının gitgide açıldığının farkına varıyor (sonuçta 7 senelik bir ceza ihtimali karşısında kendisini bu kötü gerçeğe hazılayan karısı nermin hanım üzgün ve bitap durumda ve bu durumun sonuçlarının nereye varacağını kestirmek çok da zor değil). nitekim istanbul’da hareketlenmelerin ve çatışmaların başlamasından korkulan bir güvensizlik döneminde kamil bey karısının başka erkekler ile sabahlara kadar gönül eğlendirmesini kaldıramıyor ve boşanmaya karar veriyor. kitap böylece sona eriyor.
kemal tahir’in ünlü üçlemesinin ikinci kitabı olan “esir şehrin mahpusu”, döneminin “pis işler”ini büyük bir açıklıkla dile getiren ve okunması keyifli, güzel bir geçiş kitabı niteliği taşıyor. kamil bey’in gerçekten “ihtiyacı olanı” arayışını ve kişiliğindeki dalgalanmaları titizlikle işleyen kemal tahir, işgaller dönemindeki otoriter boşluğun, bürokratik yapısal sorunların, adam kayırmacılığın, kokuşmuşluğun, iyinin ve kötünün hatta kaçınılmazlıkların altını bir kez daha bastıra bastıra çiziyor
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder