Kitaba ismini veren Ülker fırtınası denizcilikte kullanılan bir terimdir. Haziran ayında ortaya çıkar ve üç gün sürer. Romanımızın kahramanı Nuran’ın yaşadığı aşk da buna benzetilir. Gençlik mevsiminde ortaya çıkmıştır ve bir süre sonra etkisini yitirecektir.
Romanda 1933-1936 yılları arasındaki dönem büyük bir ustalıkla gözler önüne serilir. Koca bir imparatorluk sona ermiş, yeni bir devlet kurulmuştur. Modernleşme çabası içindeki toplum batı medeniyetini taklit etmeye çalışmış, bunu yaparken de öz değerlerinden uzaklaşmıştır. Romanın kahramanları da dönemin çalkantılı ruh halini sergilemektedirler. Doğu ile batı arasında sıkışmışlardır.
Nuran küçük yaşta annesini kaybedip teyzesinin himayesine geçmiştir. Kuzenleri Selçuk ve Turan ile Avrupa’da eğitim görmüştür. Bu üç genç İstanbul’a döndüğünde gerek aileleriyle gerekse toplumla birçok konuda fikir ayrılığına düşerler. Yeme alışkanlıklarından dili kullanma biçimlerine, çevreyle iletişimlerinden özgürlük anlayışlarına kadar hep farklıdırlar. Fakat özlerini kaybetmediklerini sürekli vurgularlar.
Nuran Viyana’da musiki eğitimi almıştır. İstanbul’da ûdî Sermet ile tanışıp büyük bir aşk yaşar. Sermet şarklı, mistik, ateşli bir gençtir. Hayat, aşk, ideal anlayışı Nuran’la taban tabana zıttır. Değişken ruh hali Nuran’ı aşk batağına sürükler. Nuran aşk acısıyla yoğrulur, inzivaya çekilir. Bu süreç içerisinde sürekli düşünür. Kendi durumunu Yunus Emre’nin ‘hamdım, piştim elhamdülillah’ dizeleriyle açıklar.
Safiye Erol karakterlerin ruh çözümlemelerini çok iyi yapmıştır. Olaylara felsefik ve psikolojik açıdan yaklaşmıştır. Hayat yolunda çırpınan insanların kendini salışını ve direnişini incelemiştir. İnsanın en derin manevi duygulardan en adi zevklere yolculuğunu mükemmel şekilde işlemiştir. Duygu tahlilleriyle romanın olay örgüsünü zenginleştirmiştir. Güçlü bir anlatımı vardır. Günümüz Türkçesiyle anlaşılır tarzda yazmıştır. Eski Türkçe sözlerden çok az kullanmıştır.
Romanı okurken dönemin gelişmelerine tanıklık ederiz. Cumhuriyet’in onuncu yılının coşkusunu aynen yaşarız. İngiliz Kralı sekizinci Edward’ın aşkı uğruna tahtını terk ettiğini öğreniriz. Dil inkılabı ve soyadı kanununun toplumda yansımalarını görürüz. Kendimizi sosyal, siyasi ve toplumsal düşünce cereyanında buluruz.
Romanın girişinde yapılan benzetme sonuç bölümünde açıklığa kavuşmuştur. Giriş bölümünde Nuran: ‘Ben Yahuda’yı gördüm.’ diyerek Sermet’i suçlar. Yahuda, İsa’ya hıyanet edip ölümüne sebep olmuş bir havaridir. Sonradan çok pişman olsa da iş işten geçmiştir. Sermet de Nuran’ a sözler verip tutmamıştır. O da aynı Yahuda gibi çok pişman olmuştur. Fakat sonuç bölümünde Nuran bir gerçeği fark eder. Almamız gereken tecrübelere göre insanlar karşımıza çıkar. İnsanlar bizim kaderimize göre karşımızda şekillenir. Son olarak şunları söyler: ‘Sermet! Artık Yahuda değilsin. Belki hiçbir zaman değildin.’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder